Uzun zamandır emek verdiğim KARAPINAR kitabımızın baskısı tamamlandı. Değerli hemşerilerime takdim etmekten onur duyarım.

“TAKDİM”

Ben Karapınarlıyım…

İnsanların doğdukları ve doydukları yerlere minnet duymaları ve memleketlerine olan gönül borçlarını bir şekilde ödemeleri gerektiğine inanırım.

Gelecek, geçmiş üzerine kurulur. Geçmişle gelecek arasında köprü kurmak bizlerin asli görevi olmalıdır. Bu çalışma böyle bir düşüncenin ürünüdür.

Kuşaklararası iletişim, anlatım ve anlayış eksikliklerini gidermek, eski ile yeniyi kaynaştırmak, genç nesil ile atalarının irtibatını koparmamak, köyde yaşayan ile şehre göç edenin birbirini anlamalarını sağlamak; geçmiş âdet, gelenek ve göreneklerle yeni yaşam tarzını harman etmek, kırsal yaşamın gerekleri olan tarım ve çiftçilik hayatı ile modern hayatın bütünleşmesine katkıda bulunmak temel amacımdır.

2004 yılında bu çalışmayı yapmaya beni sevk eden nedenlerin başında kendi yakın çevremde yaşadıklarım geliyor. Eşimin komşu ilçemiz Ereğlili olmasına rağmen Karapınar’da aile ortamında sohbet ederken “konuştuklarımızın yarısını anlamadığını” ifade etmesi ve oğlumun çocukluk döneminde Karapınar’da kuzenleri ile bazı kelimeler üzerinde anlaşamadıklarını ve bazı kelimeleri hiç duymadığını fark etmem üzerine rahmetli annemden duyduğum, sadece Karapınar’ımızda kullanılan kelimeleri derlemeye başladım. Zamanla bu çalışma gelişmeye başlayınca bunları sosyal medya üzerinden paylaştım. Bu paylaşımlar değerli hemşehrilerimizden çok büyük ilgi gördü ve daha da zenginleşmeye başladı. Öncelikle bu derlemeye sosyal medya başta olmak üzere her ortamda katkı veren, bir deyimden tutun da onlarca kelimeye kadar bunları bana ulaştıran tüm hemşehrilerime çok teşekkür ediyorum.

Kelimeleri derlemeye başlayınca şöyle bir ayrım ortaya çıktı: Öyle kelimelerimiz var ki bizden başka bu kelimeleri kullanan da yok duyan da… Örneğin “garaasbennek”, “sıpsıtır”, “zeplek”, “zırdal”, “sümertlek”, “uludünür”, “birce”, “şişegalmak”, “sanıkmak”, “ışalamak” gibi… Daha da fazlası kitapta yer alan yüzlerce kelime… Bir de toplumda kullanılan ama Karapınar ağzıyla seslendirilen kelimeler var: Örneğin “pîmir”, “bannak”, “nancaaz”, “galgımak”, “dölek durmak”, “ilimon”, “şoyannı”, “perince”, “pakla” gibi…

Fakat sadece kelimeleri derlemek Karapınar’ı anlatmaya yetmeyecekti. Artık kelime aşamasını geçerek deyimler, deyişler, atasözleri, dualar ve beddualar ile şiirleri de eklemek gerekliliği ortaya çıktı. Çünkü bu tür hazineler de bizim kültürümüzün bir parçasıydı, onlar da bizi anlatıyordu. Öyle deyimlerimiz, deyişlerimiz, atasözlerimiz var ki hayatı anlatan, bize dersler veren, gençlere yol gösteren, geçmişi anlatan… Bunlar da kaydedilmeli, gelecek nesillere aktarılmalıydı.

Ayrıca dua ve beddualarımız da bize özgü, bizleri uyaran, yönlendiren, bizlere ders veren, yol gösteren nitelikteydi.

Öte yandan yine bizi daha iyi tanımlayacak olan sülale isimleri ve kişisel lakaplar da kültürümüzün bir ana unsuru olarak bu çalışmada yer almazsa olmazdı. Çünkü sülale isimleri ve lakaplar tarihsel, yaşamsal, sosyal ve kültürel yönlerden geçmişimize ışık tutuyor. 1844 yılında yapılan sayımın kaydedildiği “Nüfus ve Temettuat Defterleri”nde yer alan ve hâlâ günümüzde de geçerli olan, nesiller boyu süregelen sülale isimleri ve lakaplarımız var. Bunların da unutulmaması için kaydedilmesi gerektiği düşüncesindeyim.

Kelimeleri inceledikçe derin bir kültürün, değişik ve meşakkatli bir yaşam biçiminin, köklü bir gelenek ve göreneğin izlerinin görüleceği gibi insanımızın nasıl bir hayattan nasıl başka bir hayata evrildiği, nelerin unutulup nelerin terk edildiği, atalarımızın nasıl külfetli bir yaşam sürdükleri, hayat şartlarının nasıl değiştiği, zaman içerisinde hangi eşyalara sahip oldukları, tarımsal alanda zamanla ne tür makine, alet edavatı kullandıkları da görülecektir.

Şimdilerde mobil telefonlarımızdan komut vererek tarla suladığımız zamanda yaşadığımız gibi “aylan yolağı”ndaki “suvat atı”nın çektiği “bastıranlı kuyu”nun “baş havuzu”ndan hayvan suladığımız dönemleri de unutmayacağız.

Şimdiki yayla evlerimiz, buzdolapları ve derin dondurucular ile donatılmışken “bastırak”larda katık saklandığı zamanları da hatırlayacağız. Modern tarım makineleri ile tüm tarladaki her türlü hasadı birkaç günde bitirirken günlerce “yaba” ile, “anadut” ile, “atkı” ile, “orak” ile, “dirgen” ile, “gosa” ile, “düven” ile yapılan hasadın zorluğunu ve bereketini bu satırlar arasında gezinirken öğreneceğiz.

Zira her kelime bir olayı, her kelime bir yaşam biçimini, her kelime yokluğu, yoksulluğu, yine her bir kelime unutulmaması gereken bir âdeti, bir geleneği göz önüne seriyor.

Hatta yemek isimleri ele alındığında nasıl bir yoksullukla mücadele edildiğini, “mülükü”nün, “cılbır”ın, “ayranaşı”nın, “celecoş”un “ayşene”lerde nasıl lezzete kavuştuğunu, nelerin yoktan var edildiğini, tencerede nelerin aşa dönüştüğünü, kilerde olan malzeme ile sofraya hangi yemeklerin çıkarıldığını göreceğiz.

Şiirler bölümüne ise kendini şiirle ifade eden, derdini ve tasasını şiirle dillendiren değerli hemşehrilerimin Karapınar’ımızı anlatan “Garbiyarca” manzumelerini de bir başlık altında bu kitaba renk katacağına inanarak eklemeyi uygun gördüm.

Çalışmalarımda beni en çok zorlayan ise sülale isimleri ve kişi lakaplarını derlemek oldu. Rahmetli babam Emekli Postacı “Ceritoğlu” Mustafa Yalçın’ın hayatta iken bu çalışma için derlediği üç yüz elli civarındaki sülale isimleri; NEÜ yüksek lisans öğrencisi Ayşenur Şentürk’ün tez çalışması ve sosyal medya aracılığı ile derlediklerimle zamanla bin iki yüzü geçti ama hâlâ derleyemediğimiz, kitaba ekleyemediğimiz, ulaşamadığımız sülale isimleri mutlaka vardır. Bir de kişisel lakaplar var ki işin en zoru da bu kısımdı. Sanki Karapınar’da yaşayan herkesin bir lakabı var gibi. Herkesi bu listeye almak mümkün değildi, bana isim ve lakapları ulaşan hemşerilerimi ekleyebildim. Bir de bu lakapların arasında rencide edici, kırıcı, küçük düşürücü, kişilerin hoşlanmadığı, a’man olarak takılanlar da vardı. Bu tür lakapları elemeye çalıştım ama eğer gözden kaçırdıklarım varsa da affola… Bu ilk baskıdan sonraki baskılarda sonradan tesit edebildiğimiz sülale isimlerini ve lakapları da güncelleyeceğimizi umuyorum.

Geçmişten günümüze Karapınar’ımızla ilgili kitap, doküman, derleme, tercüme, fotoğraf gibi her türlü yazılı ve görsel eser ortaya koyan herkese minnettarım… Daha Karapınar’ın başta tarihî geçmişi, coğrafi özellikleri, gelenekleri, görenekleri, âdetleri, yemekleri, dokumaları gibi ele alınacak, incelenecek, kayıt altına alınacak birçok yönü var. Bu çalışmanın da geçmişte yapılan bütün çalışmalar gibi kadim ilçemiz Karapınar ve ülkemiz kültürüne katkıda bulunması ve nesiller arası bağı pekiştirme işlevi görmesi, bizlerden sonra bu tür çalışma yapacak gençlere örnek ve kaynak olması en büyük dileğimdir.

Ayrıca bu kitabın basımında maddi destek sağlayan değerli hemşerilerimiz;

ANIL İÇ GİYİM; Sn. Bahri Özdinç’e,

BALTAOĞLU ŞİRKETLER GRUBU; Sn. İsmail Hakan Baltaoğlu’na,

DOREANSE; Sn. Ali Uysal’a,

EBRAR UNLU MAMÜLLERİ; Sn. İsmail ve Mürüvvet Uğur’a,

GÖKCAN TARIM; Sn. Mehmet ve İbrahim Gökcan’a,

SÖZEN ŞİRKETLER GRUBU; Sn. Mustafa Sözen’e,

YALÇIN HUKUK & DANIŞMANLIK; Sn. Av.Berk Yalçın’a

ZENSAN & ZENTAR; Sn. Nail Zengin’e

Çok teşekkür ederim

Editör: TE Bilisim